OKUMA SÜRESİ : 6 DK
FUARLAR bugünün konusu değildir. Bin yıllık bir akımın şekillenmiş profesyönelleşmiş hatta evrilmiş organizasyonlarıdır. Bu amaçla tarihi bir yazı ve arasında Fuarlara dair aradığınız her şeyi bulacaksınız. Arkadaşlar öğrenci kardeşlerimiz yazıyı kopyaladıktan sonra cümlelerimi düzeltiyor ve çok uğraşıyorsunuz. Diğer firma ve rakiplerimiz içinde bize düzeltilmiş halini gönderirseniz seviniriz. İçerik ile uğraşmaktan şekilsel ve Türkçe imlalarda çok hata yapıyoruz.
Sergi-i Umumî-i Osmanî
Ticaretin en eski usulü insan ve köle pazarlarından bugüne evrimleşerek gelen fuarlar, ihracatın ve ticaretin “Show Business” çalışmalarıdır. İnternet ve teknoloji devrimi B2B ve sanal fuarlara karşı kendini koruyarak evrimleşen bu organizasyonlar hala pazarlamanın ve reklamın en önemli araçlarıdır.
2020 Desteklenen fuarlar listesi bireysel . indirmek için linke basmanız yeterli
2020 Desteklenen Milli Katılım fuarlar Listesi indirmek için linke basmanız yeterli
2020 Yılında Destek Alabilecek Sektörel Nitelikli Yurt İçi Fuarlar linke basmanız yeterli
Dünyada fuarcılığın doğuşu ve gelişimi geçmişteki ticari ve sınaî değişimlerin ortaya çıkışı yüzyılları bulurken, bilgi teknolojilerinde yaşanan büyük gelişmeler nedeniyle günümüzde bu süre kısalmıştır. Öyle ki, yirmi yıl önceki üretim ve satış yöntemleri ile faaliyet gösteren bir işletmenin artık ayakta kalması dahi zorlaşmıştır. Ülkeler arasındaki ticari duvarların kalkması, son dönemde dünya ticaretinde büyük rekabet yaratmış ve ülkelerin birbiri ile olan alış veriş hacmi önemli ölçüde artmıştır. Ticaretin serbestleşmesi, ülkelerin önüne, dünyanın en uzak bölgelerine dahi mal ve hizmet ihraç ederek ekonomik büyüme sağlama gibi bir imkân sunmuştur. Fuarlar, serbest ticaretin dünyamıza kazandırdığı en önemli pazarlama ve tanıtım ortamlarından biridir. Fuarlar, 20’nci yüzyılın son çeyreğinde yaygın olarak kullanılmaya başlamış olmasına karşın, kökleri çok daha eskilere dayanır. Tüccarların bölge bölge dolaşıp, alışveriş merkezleri ve pazarlarda yerel üreticilerle yüzleşmeleri ve ürün satın almaları, Eski Mısır ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde gözlenmeye başlayan bir durum olmasına karşın “Fuar” sözcüğü ilk kez orta çağ döneminde kullanılmıştır. “Fuar” sözcüğü, Latince “Feria” kelimesinden gelir. Feria, genellikle manastır ya da kilise yakınlarında kurulan dini festivallere verilen isimdir. Benzer bir anlamı Almancada fuarların karşılığı olarak kullanılan “Messe” kelimesi de taşımaktadır. Latince ibadette kullanılan “Missa” kelimesinden türemiştir. Tarihte bilinen ilk fuar, Kral Dagobert tarafından Paris yakınlarındaki St. Denis banliyösünde 629 yılında kurulan “Foire de Saint Denis”dir.
Fuarcılığın temeli Fransa kabul edilmekle birlikte, modern anlamda fuarcılığın başlangıcı 1851’de İngiltere’de düzenlenen fuar kabul edilmektedir. Günümüzdeki şekliyle ilk büyük fuar 1851 yılında Londra’da Hyde Park’ta gerçekleştirilmiştir.
Türkiye’de fuarcılığın gelişimi fuarların Türkiye’deki çıkışı da Avrupa ile benzerlik taşımakla birlikte konumlandırılması daha yavaş olmuştur. Türkiye tarihinde bilinen ilk uluslararası fuar “Sergi-i Osman”dır. İstanbul’da 1863 yılında düzenlenen fuarda Avrupa ülkelerine ait sanayi ürünleri ile birlikte yerli ve yabancı toprak ürünler sergilenmiştir. Ülkemizin 1920’li yıllarda sanayi ile tanışmaya başlamasıyla birlikte panayır alanlarında küçük çaplı bölgesel sergiler kurulmaya başlamıştır. 1940’lı yıllara doğru sanayinin gelişmesine paralel olarak bu panayırların yerini daha geniş kitlelere hitap eden fuarlar almıştır. 80 yıllık geleneğimiz İzmir Enternasyonal Fuarı, bu geçişin en önemli tanığı ve aktörüdür.
Hasköy şu an Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan eski bir Osmanlı kazasıdır. Edirne’nin 1361 tarihindeki fethi sonrasında kurulan bir köy olduğu düşünülmektedir. Kazanın, Edirne ile Filibe arasındaki ana yol üzerinde üçüncü menzil olması hasebiyle gelişmesi kısa zamanda ivme kazanmıştır. Hasköy bir ova üzerinde bulunduğundan Uzuncaabad/Uzuncaova olarak da adlandırılmıştır. Burada Uzuncaabad isminin kazanın merkezini işaret ettiği anlaşılmaktadır. 1885 yılında Bulgaristan Prensliğinin Doğu Rumeli Vilayetini ilhak etmesi neticesinde, Hasköy’de prensliğin sınırları içerisinde yer almıştır. Hasköy coğrafi konum olarak Osmanlı menzil teşkilatı içerisinde orta kol olarak nitelenen İstanbul-Belgrad güzergâhındaki menzillerden birisidir. Bu güzergâh kadim Roma yolu olarak da bilinmektedir.
Söz konusu yolu Osmanlılar her zaman bakımlı tutarak, işlerliğini muhafaza etmişlerdir. Yukarıda bahsi geçtiği üzere Hasköy oldukça işlek bir alanda kurulması/bulunması burada bir panayırın mevcudiyeti açısından müsait şartları taşımaktaydı. 18’inci yüzyılın ikinci yarısı itibariyle de Balkanlar yavaş yavaş sanayi malları üretimine geçen Avrupa ticaretinin rekabet alanına sahne oluyordu. Bu rekabet Rumeli’ndeki panayırlarda gerçekleşiyordu. Yabancı devletler Osmanlı tebaasından olan zımmi ve Yahudi tüccarlardan oluşan temsilciler ve aracılar vasıtasıyla ürünlerini Balkan pazarına sokuyorlardı. Balkanlara getirilen mallar öncelikle Uzuncaabad-ı Hasköy, İslimye, Nevrokop ve Alasonya gibi panayırlara götürülüyor, buralardan da Osmanlı iç pazarına dağıtılıyordu. 19’uncu yüzyıl itibariyle ise Uzuncaabad-ı Hasköy panayırına katılım artmıştır. 1845 yılındaki panayırda 500.000 filorilik Avusturya, 500.000 filorilik Saksonya ve 200.000 filorilik İngiliz malları panayıra getirilmiştir. Osmanlının ilk fuarında Uzuncaabad panayırının 1769 yılındaki toplam geliri 152.262 akçedir.
19’uncu yüzyılın ortalarında tüm dünyada sergiler ve fuarlar düzenlenmesi bir akım hâline gelmişti. Batıda sık sık örneklerine rastlanan sergiler bu tarihte Osmanlı İmparatorluğu’nda da ilgi görüyordu. 1851 ve 1862 yılında Londra’da; 1853’te New York’ta; 1855’te Paris’te düzenlenen uluslararası fuar ve sergiler dünya çapında büyük ilgi görmüştü. Abdülmecit’in padişahlığı döneminde, Osmanlı İmparatorluğu Londra ve Paris’teki fuarlara katılmış, ancak ulaşım masraflarını gerekçe göstererek New York Fuarı’na gitmemeyi tercih etmiştir. Abdülmecit’in ölümünden sonra Osmanlı tahtına geçen Abdülaziz de, kültürel etkinliklere olan özel ilgisi nedeniyle sergilerle ilgilenmeyi sürdürmüştür. Abdülaziz yönetiminde İstanbul’da iki uluslararası fuar yapılması öngörülmüştür. Bunlar içinden 1863 yılında, Abdülaziz’in hükümdarlığının 3’üncü yılında düzenlenen Sergi-i Umumî-i Osmanî başarıya ulaşırken; 1894’te yapılması düşünülen fuar, İstanbul’da büyük can ve mal kaybına neden olan bir deprem meydana geldiği için iptal edilmiştir.
1863 sergisi, dönemin Maarif Nazırı Mustafa Fazıl Paşa tarafından organize edilmiş ve o dönemde Atmeydanı olarak anılan Sultanahmet Meydanı’nda kurulan geçici binalarda yürütülmüştür. Sergi binası olarak 3,500 metrekare büyüklüğünde, dikdörtgen planlı, 3 anıtsal kapıya sahip özel ve geçici bir yapı inşa edilmiştir. Sergi binası kendi içinde 13 ana bölüme ayrılmıştır. Sergi binasının yapımı için Fransız mimar Marie Augustin Antoine Bourgeois görevlendirilmiş; yapının iç düzenleme işlerini Leon Parvillé yürütmüştür.
22 Aralık 1862 tarihinden başlayarak gazetelerde Sergi-i Umumî-i Osmanî Nizamnamesi yayınlanmış ve serginin tanıtımı yapılmıştır. Osmanlı coğrafyasındaki tüm idarecilere resmî yazılar gönderilerek serginin duyurusu ve daveti yapılmıştır.
Batıda düzenlenen fuarlar örnek alınarak düzenlenen sergi, benzerlerine oranla daha küçük bir etkinlikti. Büyük ölçüde Osmanlı İmparatorluğu’nun tarımsal ve sınaî sorunlarına çözümler bulmaya; bu sektörleri geliştirmeye yönelik bir programı vardı. Sergide Osmanlı ülkesinin değişik yörelerinden ve yurtdışından getirilen tarım ve sanayi ürünlerinin yanında çeşitli makinalardan oluşan toplam 10 bini aşkın örnek sergilendi.
Sergi 28 Şubat 1863 tarihinde büyük bir törenle açıldı. Törende Sultan Abdülaziz de hazır bulundu. Devletin en önemi bürokratları padişaha eşlik etti. Sergiye padişah Abdülaziz ile birlikte Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa, Hariciye Nazırı Ali Paşa, Serasker Fuad Paşa ve Mısır Hıdivi İsmail Paşa da katılmıştır. Abdülaziz ilk gün 4 saat boyunca sergiyi gezmiş ve ilgilendiği konularla ilgili stantlarda durarak yetkililerden bilgi almıştır. Abdülaziz’in daha sonraki günlerde de sergiyi ziyaret ederek ilgisini sürdürdüğü bilinmektedir.
Sergi salonu, kendi içinde 13 ana bölüme ayrılmıştı. Bu ana bölümler içinde tarım ürünleri, el sanatları, tekstil ürünleri, sanayi ürünleri, maden ürünleri, deri ürünler, mobilya, halılar, çalgılar vardı. Bir bölümde mimari çizimler, çizimler, kara kalem çalışmalar, haritalar, baskılar ve kitaplar sergileniyordu. Tüm bunlar içinde en büyük bölüm tarıma ayrılmıştı. Sergilenenler arasında en ilgi çeken ürün topluluğu, Osmanlı ülkesinin dört bir yanından getirilen 212 tür buğdaydı.
28 Şubat 1863-1 Ağustos 1863 tarihleri arasında, açık olduğu 5 ay boyunca sergiyi 150 bin kişi ziyaret etmiştir. Yalnızca yerel ziyaretçiler değil, Avrupa’dan da konuklar ağırlanmıştır. Serginin yapıldığı alana gelen ulaşım araçlarında yarı yarıya ücret indirimine gidilerek ziyaretler özendirilmiştir. Haftanın her günü açık olan sergiyi kadınların daha rahat gezebilmesi için çarşamba ve cumartesi günleri yalnızca kadınlara tahsis edilmişti. Sergide başarı gösteren yerli ve yabancı katılımcılara ödüller verilmiş, Asakir-i Şahane Muzikası konserler düzenlemiştir.